26.Dönem Saadet Partisi İstanbul 3.Bölge Milletvekili Adayı ve Bahçelievler İlçe Başkanı görevini yuruten Abdullah Akçay, yazdığı makalelerle gundemi değerlendirmeye devam ediyor. “Stockholm Sendromu" başlıklı son yazısıyla son seçimleri kaleme alan Abdullah Akçay, yine dikkatleri uzerine çekti.
Yazısında; Turkiye’nin 1 Kasım seçimlerine olağanustu şartlarda gittiğini vurgulayan ve halkın bir anlamda tehdit edildiğini öne suren Akçay, seçim sonuçlarını 'Stockholm Sendromu’ olarak yorumladı.
Stockholm Sendromu
Öncelikle yapılan seçimlerin Ülkemiz, İslam âlemi ve tum insanlık için hayırlara vesile olmasını Cenabı Hak'tan Niyaz ediyorum.
Turkiye 1 Kasım seçimlerine olağan ustu şartlarda, gitmek zorunda bırakıldı.
Halk 7 Haziran Öncesi: "400'u verin bu iş barış içinde çözulsun" diye tehdit edilirken;
7 Haziran Sonrası: "Halk kaosu seçti" denilerek kaosa davetiye çıkarılmıştı.
1 Kasım seçimlerine giderken de ulkenin durumu ana hatları ile şöyle idi;
*İncirliğe Amerikalılar yerleştirilmiş Amerika oradan PYD'ye, PKK'ya yardım ederken yöneticiler ABD'ye değil PYD'ye tehditler yağdırıyordu.
*Devletin sadece son iki ayda 28 milyar(katrilyon) borcu artmıştı,
*2015 butçesinden 54 milyar faize ayrılmış oda şimdiden yetmez olmuştu,
*Soğandan sarmısağa, angustan limuzine her şey ithal edilir hale gelmiş,
Bulgaristan'da et 15 lira bizde 45 lira olurken Tarım Bakanı 1.sıradan aday olmuştu,
*Yollar yapılırken yolların kenarına bir tane fabrika yapılmadığı gibi yapılanlar özelleştirme adı altında peşkeş çekilmişti,
*Kendi ifadeleri ile Ruşvetin ve yolsuzluğun olmadığı hiç bir kurum ve kuruluş kalmamıştı.
*150 bin kişilik cezaevlerinde 166 bin kişi yatarken,
*Bankaların %65'i Borsanın %70 yabancıların eline geçmiş,
*Satılan 4 urunun 2 si ithal diğer ikisinin de biri yerli gözuken yabancı şirkete aitti,
*Faiz kullanımı ve Zinada patlama olmuş vatandaş gırtlağına kadar borca batırılmıştı,
*Bir yanda Halkın uçte biri yardımlarla geçinirken, diğer yanda nasıl yiyeceğini şaşırmış sonradan görmeler turemişti,
*Kardeşlik parçalanmış, insanlar ötekileştirilmişti,
*BOP planı gereği bölgedeki akıtılan kana ortak olunmuş,
*İsraftır diye Milletvekili lojmanları satılırken şimdi saraylarda itibar aranır olmuştu,
*Kur'an ayetleri ile dalga geçilirken Hocalar(istisnalar kaideyi bozmaz) lal olmuş idi,
Yine; Yurutulen çözum sureci sonucu 400'e yakın Şehid ve sivil ölumu gerçekleşmiş, piyasalar kilitlenmiş, para ve borsa oyunları ile halk tedirgin edilmiş; çözum olarak ta halkın karşısına sadece AKP'nin tek başına iktidarı konulmuştu.
Dolayısıyla AKP'nin %50 oyu son 4 aydaki çok iyi çalışması veya ortaya projeler ve çözumler koymasından ziyade halkın adeta ''STOCKHOLM SENDROMU'' diye bilinen şartlara teslim olmasından başka bir şey değildi.
Nitekim 1 Kasım sonrası AKP'nin tek başına iktidarı belli olunca yine AKP'li bir yetkili; ''Artık Şehid cenazeleri gelmeyecek'' diyerek adeta Şehidlerin geliş sebebini açıklamış oluyordu.
Peki, bu ''STOCKHOLM SENDROMU'' Nedir?
Uzmanlar Stockholm Sendromunu tarif ederken;
İnsanın kendisini zora sokan, uzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları oluşturan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer alması olarak da tanımlıyorlar.
Stockholm Sendromuna sebep olan durumlar...
1.Hayati tehlikelilik durumu 2.Dış dunyadan soyutlanmışlık 3.Bulunduğu ortamdan kaçamaz halde olma (ya da kaçamayacağına kanaat getirmişlik durumu) 4.Saldırganın ara sıra arkadaşça ve yakın davranması...
STOCKHOLM SENDROMU'NUN TEDAVİSİ
1.Guvenliğin Tesis Edilmesi
2.Hatırlama ve Yas
3.Hayatla yeniden bağ kurulması
Demek ki; Merhum Erbakan Hocam'ın yıllar önce ''Bunlar Narkozlanmışlar''
Sözu bu gun gelinen nokta ile Stockholm Sendromu ile kendini gösteriyordu.
---
Seçimler sırasında,
Başta Muhterem Genel Başkanımız Prof. Dr. Mustafa Kamalak Bey olmak uzere Saadet Partili kardeşlerimiz her turlu olumsuz şartlara rağmen ellerinden geleni yapmaya çalışmışlardı.
Ama biz adeta tırnaklarımızla kazarken ne yazık ki her seçimde olduğu gibi bu seçimde de kafasında koskoca sarığı ve iki karış sakalı olan bizim Hoca diye bildiğimiz başka bir zat çıkarılıyor adeta minareye kılıf hazırlanıyordu. Bu zatı muhterem de sanki kafasına silah dayamışlar psikolojisi altında ''AKP'ye değil Davutoğlu'na oy vereceğiz'' diyerek, mahalleye Muhtar seçiyormuş gibi zaten gucun yanında yer almak, bir takım dunyevi makam ve servetlere ulaşmak için bahane arayan kısacası yanlışına kılıf arayanlara can simidi oluyordu.
Ne diyelim Hayra sebep olan hayrı yapan gibi, şerre sebep olan şerri yapan gibidir.
Bu bağlamda her şeye rağmen dimdik, sapasağlam duran Saadet Partili kardeşlerimi tebrik ediyorum. Allah kendilerinden Razı olsun.
Alınan neticeler sonrası Milli Göruş'un temsilcisi olan Saadet Partisi'nin içinde bulunduğu durumu ve temsil ettiği manevi değeri Nurettin Şirin Bey dikkat çeken değerlendirmeler ile şöyle anlatıyordu;
''Saadet Partisi Milli Göruş hareketi olarak değerleri, idealleri temsil ediyor. Burada asıl guç nicelikte değil, niteliktedir.
Milli Göruş Hareketi seçimlerle, oy oranlarıyla tanımlanacak bir hareket değildir. Bu bir ruhtur, sayamazsın da, tartamazsın da.
Ümmet Şuuru, İslam Birliği ve Siyonizmle Mucadele'yi Erbakan Hocadan öğrendik, hucrelerimize kazıdık; Hep bu şiarlar ve ideallerle kalacağız.
Değerler ve idealler sayılarla anlam ifade etseydi, tarih boyu hiç Peygamberlerle birlikte olmaz, onların yolunu surdurmezdik.
Refah Partisi kapatıldığında "tarihte kuçuk bir nokta" demişti Erbakan Hoca. Biz noktalara takılıp kalacak değiliz.
Biz Milli Göruş hareketinde Ümmetin kalbini, Kudus'un yuzunu göruyoruz. Ümmet ve Kudus var oldukça bu duruş da hep var olacaktır.
Rahmani bir davayı omuzlayanlar "araz" olana değil "cevher" olana bakarlar. Zindanda da olsa Melik de olsa Yusuf Yusuf'tur...
Siyonist işgalciler Kudus ve Mescid-i Aksa'yı işgal ettiklerinde "şimdi kazandık" dediklerinde 1969'da onlara cevap Anadolu'dan gelmişti.
Siyonistler "Buyuk İsrail'e az kaldı" dediklerinde 1980'de cevap Konya'dan gelmişti. Milli Göruş siyonizmin uzerine butlan muhrunu basmaktır.
Milli Göruş, bu gasıp siyonist yapının köklerini butunuyle sökup atacak bir davayı omuzlamak ve bayrağı Kudus'un kalbine dikmektir.
İnişler çıkışlar hep arazdır. Her gun yeni bir başlangıç gunudur.
Milli Göruş seçimlerin mağlubu değil, kurbanıdır.''
---
KAZANMAK HAKTAN YANA OLMAKTIR
*Allah kalbi ve kanadı kırıkların gönlundedir.
*Onun için Musluman'a dunya çilehane ama Karadeniz havası gibidir.
Çoğu zaman yağmur ve bulut olsa da bazen de guneş açınca manzaranın tadına doyum olmaz.
*Onun için Davasına inanan ve sabredenler kazanır.
Yapılan seçimlerin İslam alemi ve tum insanlık için hayırlara vesile olmasını dilerken;
*Tek başına iktidar olan AKP'nin
*Rant ekonomisinden uretim ekonomisine geçmek,
*Amerika, İsrail ve Siyonist çevrelere dur demek,
*Ülkede birlik, beraberlik ve kardeşliğin tesisi,
*Muslumanların zihniyetinin iktidarı,
*Ümmetin kurtuluşu yolunda ve İslam Birliği'ni kurmak için
Bundan sonra artık hiç bir bahanelerinin olmadığını da belirtmek isterim.
Biz de onların yaptığı her hayırlı işe destek, yanlış işe dur diyeceğiz inşallah.
Allah'a emanet olun.
Abdullah Akçay