NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Avrupa ve ABD arasında gerilen ilişkilere dikkati çekerek, siyasi boyutta, NATO'yu bir arada tutan bağların zorlandığını söyledi. Bu açıklama üzerine İstanbul İl Genel Meclisi’nin CHP’li eski Üyesi Adem Çekem, Türkiye ve Suriye’yi ilgilendiren bölümünü değerlendirdi. Bir solukta okuyacağınız Adem Çekem’in yazısı sizler için yayınlıyoruz.
Platonik müttefiklik(1)
Suriye’de herkes hata yaptı önce biz. Ortadoğu’da ayağını komşuna göre uzatacaksın. Uluslararası alanda ABD her türlü eleştirileri mıknatıs gibi çekecek hatalar yapmakla ilgili ısrarından vazgeçmemektedir. Aslında bu ABD’nin gerçekte suça ortak olmaya dayalı müttefiklik gücünün yalnızlaşmasından kaynaklanan güçsüzlüğe giden bir yoldur. ABD’nin NATO müttefiki olan Türkiye’nin sınır güvenliği hassasiyetlerini dikkate alınacak anlamında verdiği siyasi ve askeri “sözler” sahadaki pratiklerine bakıldığında ABD için Türkiye adına yıllanmış şarap tadındaki tuzaktır.
Bin yıldan fazla sünnetli olan bu millete ABD’nin dünyanın gözü önünde kuşa bak denilerek sünnet çocuğu muamelesi yapması koparmayı düşündüğü parçanın kendisine ne kadar pahalıya patlayacak koşul ve şartlara çevrildiğini henüz fark etmemesi “gücünün cehaletindir.”
Suriye’de NATO müttefikliği alenen ilk kez düşmanca kaygıların askeri mevzilerine dönüştürüldü. Bu Türk milletinin can havli hassasiyetlerine özellikle de “Misak-ı milli” üzerinden “açık ve net” pusuya düşürme hamleleridir. ABD’nin karizmasını da NATO’yu da krize sokacak farklı potansiyelleri olan Türkiye’nin, en başta kudretli bir jeopolitiği vardır. Bu noktadaki Türkiye’nin yön değiştirmesi dünyanın yön değiştirmesi demektir!
Suriye’de yaratılan bu çatlak sadece Türkiye adına değil NATO müttefikliğindeki diğer ülkeler adına da endişe vericidir. Bu aynı zamanda ABD’ye karşı oluşmuş biriken AVRUPA’nın tepkileri adına da şimdilik sessiz bir iç sevinçle Türkiye’nin askeri restinden kendilerini mutlu eden bir pay çıkardıklarını düşünmek haklılığı olan bir öngörüdür kanımca.
İkinci dünya savaşı gibi büyük kıyım ve 80 milyon insanın ölümünden sonra komünizmin tehdit algısı NATO’yu 60 yıldan daha uzun bir süreç konsolide etmeye yetti. ABD soğuk savaşın bitişinden sonra “İslam düşmanlığı” ile NATO’yu konsolide etmeyi stratejik hedefine koydu. Üstelik yeni hedef ve yeni kazanımlar İslam coğrafyası üzerinden dizayn edilecekti. Bu stratejik senaryonun hukuksuz, haksız, adaletsiz ve ölümcül olmaması tabiî ki de mümkün olamazdı. Yapılacak hamlelerde muhtemel itirazların önüne geçmek adına da “mağdur edilmiş gerekçeler” den birisi olan; ikiz kulelerle başlatılan şok ile “çok süratli” bir konsolidasyon devreye sokulmuş oldu. Ve yeni düşman İslam’dı artık. Tabiî ki de yeni dünya düzeninin taşıdığı potansiyeller itibarı ile de tutulması gerekli köşe başı artık Ortadoğu’dur. Şokun etkisini sonraki dönemlerde derinleştirmek ve kalıcı hale getirmek adına da yine ABD ve İsrail tarafından kurgulanmış Avrupa’daki el kaide saldırıları devreye sokulmuştur. İslam coğrafyasına yapılan her türlü hukuksuz ölümcül müdahale, demokrasinin beşiği “AVRUPA”da bile göz ardı edildi. Demokrasinin bu utanç suskunluğu NATO müttefikliğindeki AB’li ülkeler için teslimiyete dönüştü. Sonuçta Ortadoğu’nun zenginliği ABD’ye, korkusu ve kaygısı Avrupa’ya düştü.
Üstelik 25 milyona yakın Avrupa’da yaşamını sürdüren Müslümanlara ilave olarak sistemlerine sorun yaratan kontrol dışı mülteci akınıyla da mevcut ekonomik kaynaklarına rağmen farklı kültür ve inançların ortaklaşması noktasında tıkanmışlardır. Demokrasileri buzhaneye dönen veya “döndürülen” AB’liğinin NATO üyeliği içeresindeki insiyatifleri tırpanlanmış, ekonomik ve siyasi anlamda mağduriyetleri yaşamak zorunda kalmışlardır.
Demokrasilerinde hak, hukuk, adalet gibi bir matematiği vardır. Gerçek demokrasilerin etkinliği suyun kaldırma kuvveti gibidir farklılıkları belirli bir sosyolojik ve politik koşullar içerisinde birlikte yaşamak adına yüzeyde tutabilirsin. Aksi durum boğulma sendromlarındaki can havliyle dibe çeken bir ölümcüllüğü vardır. Avrupa’daki politik ve sosyolojik bilinç buraya doğru baskılanmaktadır. Ve Avrupa’daki her politik seçimde ırkçı partiler temsiliyetlerindeki sosyolojik ideolojisindeki alan kazanımlarını ve siyasi gücünü arttırmaktalar. Önümüzdeki süreç AB içindeki kaçınılmaz ideolojik ayrışmaların dolayısıyla da uluslararası müttefiklik anlamın dada ayrışarak sürmesi sürpriz olmayacaktır. Avrupa’da ulusların içinde de yaralar kaşınacak potansiyelde ve acı verecek güçtedir. İspanya’da Katalanlar ve Basklar, Fransa’da Korsika, Almanya’da Bavyeral, Belçika’da flamanlar ve volanlar, İngiltere’de İrlandalılar ve İskoçlar, İtalya’da padalya ve Güney trol. Avrupa’da ekonomik süreç problemli hale geldiği her dönem ayrışma unsurları bayrak göstermektedir. Ve bu sürecin siyasi kıvamları günden güne “ demlenmektedir.”
Üstelik ABD’nin AB’liği içindeki baskısının etkileri ekonomik ve siyasi olarak da AB’liğinin etkinlik gösterdiği pazar alanlarını kısıtlamaktadır. İran’dan sonra AB’liğini ayak diremelerine rağmen ABD’leri 2014 yılından beri Rusya’ya ambargo uygulamaya mecbur bırakmıştır. Kayıp 100 milyarlarca Euro’luk bir ciddiyettedir. İç kamuoylarında ekonomik yansımaları sarsıcı etkilere neden olmuştur. Sonuçta Rusya’da yaratılan bu boşlukta pazar paylarını rekabet koşullarından DEĞİL politik mecburiyetlerinden Çin’e teslim etme durumunda kalmışlardır.
Bugüne kadar NATO’nun güç ve kudretini metres gibi kullanan ABD’yi NATO ülkeleri tarafından da artık eleştirilecek ve tedbir alınması gerekecek bir güç konumundadır.
Sorgulama anlamında ABD’nin başını çektiği her türlü uluslararası örgütlenmelere ait Buzhanedeki suskunluğun çözülme süreci haklı gerekçelerle başlamıştır. Çünkü derin dondurucunun kapıları Suriye’de sonuna kadar açık unutulmuş veya kendilerine duydukları kör özgüvenden dolayı olası itirazlar “önemsenmemiştir.” Sonuçları itibarı ile çözülme müttefiklik anlamında Türkiye’den başlayıp AB’liğine kadar bir koridor oluşturmuştur. Bu süreç Türkiye adına Suriye’de askeri anlamda pratiğe dökülmüş ciddi bir kararlılık göstergesindedir. AB’liği içinse sorgulama süreci başlamıştır. Çünkü yeni bir ABD yok ama sürekli yeni sorunlar üreten ABD var.
ABD’nin dayattığı kurallar ve politikalar ABD’nin içinde olduğu her türlü uluslararası örgütlenmenin askeri, siyasi ve ekonomik hususlardaki belirleyiciliği kendi çıkar bencilliğindeki kullanım esaslarına dayalıdır.
Uluslararası “ölümü ve yaşamı” kontrollü karantina altına alan ve bu süreci yöneten ABD’nin ciddi bir uyarıya ihtiyacı vardır. Çünkü yaşamakta, ölümde, keskin bir kılıç gibi, dünyanın bu keskinliklere “KIN” olarak var olabilmesi ve insanlığı var edebilmesi mümkün değildir.
Dünyadaki kıyamet evinin sahibi olan ABD’nin askeri, siyasi ve onun finansal ölümcül etkilerine karşın ebetteki ABD’nin bilimsel ve teknolojik ileri düzeyinden de insanlık istifade etmektedir. Bu ABD’nin iyi tarafı fakat bunun bedeli de dünyanın ve bizim yaşadığımız sonuçlar ise Rus ruleti oynamak sonsuz bir tercih değildir. Dünya tercih anlamında bir değişikliğe ihtiyacı vardır. Mesela dünyada her birey, her devlet bir gün için tercihini değiştirse ve bir gün için dolar kullanmasın sizce ne olur. Bence yaşamak, yani insanlık kazanır. Zaten ABD’nin yumuşak karnı da dünyada karşılığı olmayarak bastığı 52 trilyon ABD dolarıdır. Ve onun finansal örgütlenmesidir.
Sürekli düşman yaratan bir irade başlattığı kaotik ortamların kontrolünü sonuna kadar sürdürmesi mümkün değildir. Sonuçta farklı güç merkezleri ister istemez bu çatışmanın yanında ve karşısında tarafı olmak zorunda kalmaktadır. Dünyadaki gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlik taşınabilir noktalardan hayli uzaktadır. Bu tespiti ABD içinde yapmak ebetteki mümkün.
Yaşlı bir Avrupa gücünü ve refahını devam ettirmek istiyorsa ancak dünyada barışçıl koşulların olduğu politik düzlemde bunu sürdürebilirler. Bir mülteci akının AB Liğinde yarattığı dalgalanmayı gözlemledik. Ve artık AB’liğinin çok kültürlülük üzerinden demokrasiyi AB sorbe ve hoşgörüyü ifade etme güçleri tıkanmaktadır. Çelişki büyümektedir. Artık ABD’nin yarattığı sorunlara tahammül yoksa nedenine de tahammül göstermemek gerekmektedir.
ABD kendisini tanımlamayı ifade ederken İsrail ve Yahudilik üzerinden dost ve düşman tanımını yapmayı bu şekliyle sürdüremez. Sonuçta bu ABD’nin siyonist işgalinin ve resmî olmayan teslimiyetin dünyaya yansımasıdır. ABD’nin işgalden kurtarılması dünyanın tüm sorunlarını çözecek kudrettedir. Dünyada böyle bir bilinçlenmenin özellikle ABD kamuoyunda tartışmalara açılması için dünya kamuoyununda dile getirilmesi gerçekçi bir dünya için elzemdir.
Suriye’de herkes hata yaptı ama önce biz. Sonrasında arabozucu arabuluculara komşu olmak hataların devletler anlamında kaderidir. Ortadoğu’da her devlet ayağrundadır. Ve bu bölgede terzi kılığında hiç bir ülke başka bir ülkenin boyunun posunun ölçüsünü alıpta siyasi kıyafette dikmeye kalkmasın.
Adem Çekem
YORUMLAR