Devletin içyapısını değiştirmeden anayasayı değiştirerek toplumun arzu ettiği bir anayasa oluşturulamamıştır. Bu gerçekleştirilmiş olsaydı son anayasa 16 defa değiştirilmezdi veya bu değişiklikler yeni bir anayasa yapma ihtiyacı doğurmazdı.
Anayasada temel esasi teşkil eden maddelerden bir tanesi 2.Maddedir.
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
Bu metin içinde yer alan ‘başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan’ ibaresinin ne olduğunu da ayrıca bilmek gerekir.
Başlangıç temel ilkeleri;
“Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
(Değişik: 3/10/2001-4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.”şeklindedir.
Yeni bir anayasa çalışması yerine bugüne kadar yapıldığı gibi anayasa değişikliği yapılmaya çalışılırsa, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kalır.
Temel ilkeler ve 2. Madde içerisindeki ifadelerin halkın isteği doğrultusunda kaleme alınması ve bunun için yeni bir metin yazılması gerekmektedir.
Mevcut anayasada yer alan temel ilkeleri değerlendirmeye Atatürk milliyetçiliğinden başlayabiliriz. Atatürk'e göre millet; geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur.
Atatürk milliyetçiliği ibaresi yerine bu tanımın anayasaya bu şekilde konulması ile daha anlaşılır ve uzlaşı sağlanır kanısındayım.
Atatürk’ün halkçılık ilkesinden anlaşılan; toplumda hiçbir kimseye, zümreye ya da herhangi bir sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır. Bütün herkes kanun önünde eşittir. Halkçılık ilkesine göre; hiçbir kimse başkalarına karşı din, dil, ırk, mezhep veya ekonomik açıdan üstünlük sağlayamaz şeklindedir.
Bu tanımlamayı mevcut anayasanın 10. Maddesinde de görebilmekteyiz.
“MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Laiklik için Atatürk,1924 yılında yaptığı bir konuşmada “Dünya yüzündeki her şey için, maddî ve manevî her şey için, yaşam için ve başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir. Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak, düşüncesizliktir, bilgisizliktir, yanlıştır.” demiştir.
Laiklik; din ile devlet işlerinin ayrı yürütülmesini ifade etmektedir. Başka bir değişle, ülkelerin halkları kendilerini yönetecek olanların ve kendilerinin uyacakları kuralları kendilerinin belirlemesini, dini inançlara dayalı kutsal kitapların kurallarıyla yönetilmemesini vurgular. Bu anlamı ifade eden ifadeleri temel ilkeler dışında da mevcut anayasada görmekteyiz. Mesela;
“MADDE 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” ibaresi bulunmaktadır.
Devrimcilik (İnkılapçılık), Türk ulusunun çağdaşlaşması yolunda yapılan Atatürk devrimlerinin benimsenmesi, geliştirilmesi ve her türlü tehlikelere karşı korunmasıdır.
Kemalist Devrimcilik anlayışının iki yanı bulunur. Birinci yanı, eski düzenin geçerliliğini yitirmiş kurumlarını yıkıp, yerlerine çağın gereksinmelerini karşılayacak kurumları koymakla ilgilidir. Ama Kemalizm, bununla yetinmemekte, devrimciliği aynı zamanda sürekli olarak yeniliklere, değişimlere açıklık biçiminde anlatmakta ve kalıplaşmaya karşı çıkmaktadır.
Bu ilkeye atıfta bulunan anayasanın toplumun isteklerini yerine getirmede kalıplaşması çözümlenmelidir.
Atatürk, yaptığı devrimin ülkeye kazandırdıklarının korunmasını devrimcilik ilkesinin bir gereği sayıyordu. Kemalizm'in Devrimcilik ilkesi, aynı zamanda bir "Sürekli Devrimcilik" anlayışını da yansıtmaktadır. En ilerici kurumlar bile, koşullar içinde eskir. En ileri bir devrimin bekçiliği ile yetinenler, günün birinde değişen koşulların gerisinde kalmaktan, tutuculaşmaktan kurtulamazlar. Kemalizm'in sürekli devrimcilik anlayışının temel sebebi budur.
Mevcut anayasa bu temel ilkeye dayalı olarak uygulanmalıydı ve toplumun zamanla değişen temel ihtiyaçlarına cevap vermek üzere Atatürk devrimleri güncellenmeliydi. Yapılmayan bu değişiklikler anayasa değişikliği ile sağlanmalıdır.
Temel ilkeler de Laiklik ibaresi varken ayrıca “kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” şeklinde bir ifadeyi koymaktaki maksat laiklik ilkesini dar bir kalıba indirmekten ibarettir.
Anayasaları toplumun geneli değil de dar bir zümre yaptığında bu tarz sapmalar, yönlendirmeler ve kısıtlamaların olması kendi mantığına göre doğaldır.
% 95 halkın iradesinin temsil edildiği bu meclisin ANADOLUNUN ANAYASASINI çıkaracağını umut ediyorum.