“Anadilde eğitim hakkı= özerk, federatif, bağımsız devlet demektir”

Son dönemde Türkiye'nin gündemine oturan Kürt Açılımı konusundaki tartışmalar bitmek bilmiyor ve hergün yeni bir tartışma ortaya çıkıyor. Özellikle Anadilde eğitim konusu en fazla tartışılan konuların başında geliyor.

“Anadilde eğitim hakkı= özerk, federatif, bağımsız devlet demektir”

Son dönemde Türkiye'nin gündemine oturan Kürt Açılımı konusundaki tartışmalar bitmek bilmiyor ve hergün yeni bir tartışma ortaya çıkıyor. Özellikle Anadilde eğitim konusu en fazla tartışılan konuların başında geliyor.

“Anadilde eğitim hakkı= özerk, federatif, bağımsız devlet demektir”
04 Ekim 2009 - 16:40
Reklam

Son dönemde Türkiye'nin gündemine oturan Kürt Açılımı konusundaki tartışmalar bitmek bilmiyor ve hergün yeni bir tartışma ortaya çıkıyor. Özellikle Anadilde eğitim konusu en fazla tartışılan konuların başında geliyor. Hükümetin Kürt açılımında “Anadilde eğitim” talebi olursa neler doğurur, Türk Eğitim Sen İstanbul 5 Nolu Şube Başkanı Enver Demir anlattı.

- Demokratik açılım talebinde bulunanların, isteklerinin başında “Anadilde eğitim” talebi var. “Anadilde eğitim” den ne anlamamız gerekir?

Anadilde eğitim talebi, ayrılıkçı Kürt Milliyetçiliğinin temel bir talebidir. Bu konudaki talebi onlar, söze şöyle başlıyorlar. “Anadolu'da yaşayan her halk kendi ana dilini kullanacak. Kendi ana dilinde eğitim görecek, kitaplar yazacak, filmler çekecek. Biz çok kültürlü toprak olduğumuzun farkına varacağız, çıkarlarımızın yasakta değil, özgürlükte olduğunun bilincine varacağız” diyorlar. İşin özü olan bu sihirli cümle kurulduğunda, cümleyi kuran şahıs, aynı zamanda Türkiye'nin kültürel çeşitliliğinden, zenginliğinden, birikiminden bahisle konuya, romantik bir hava da veriyor.

- “Anadilde eğitim” hakkı ile “Anadilin öğrenilmesi hakkı” birbirine çok yakın kavramlar, ancak, başka başka anlamlar ifade ediyorlar değil mi?

Kesinlikle doğru. Bu iki kavram, çok farklı anlamlar ifade ediyor. Hem, uluslar arası bir kavram olarak, hem de iç hukukumuzda, “ana dilde eğitim” ile “ana dilde öğrenilmesi” farklı anlamlar ifade etmektedir. Bu kavramlar birbirine çok karıştırılmaktadır. Uzun yıllar, “ana dilde eğitim” talebinin sahipleri, toplumun geniş kesimleri tarafından tescillenmiş marjinal örgüt ve gruplardır. Ancak son zamanlarda, aydınların, akademisyenlerin, bürokratların, ideolojik yapıların yasal görüntü altında kamufle eden bir takım sivil toplum kuruluşlarının, siyasi çıkarları uğruna milli hassasiyetleri rafa kaldıran politikacıların, Türkiye ve dünya gerçeğini okuyamayan devlet yetkililerinin de katılımlarıyla geniş bir cephe şeklinde olmuştur.

Ziyaret ettiğim okullarda, birçok öğretmen arkadaşımızın bile bu kavramları birbirinden çok ayırt edemediğine şahit oldum. Vatandaşlarımızın, konuyla çok ilgili değilse, bu kavramlar arasındaki farkı ortaya koyması mümkün değil. Zira, konuyu kamuoyunun gündeminde tutanlar ki, yukarıda bahsettiğim gruplardır. Bunlar yıllardır, “ana dilde eğitim” hakkını, Kürt vatandaşlarımızın doğal hakkı, bir kültürel hak olarak lanse ettiler. Birçok kişi de, olayın aslını bilmeden, ne olacak canım, iş ana dilde eğitim hakkıyla bitecekse verelim gitsin, durumuna getirildi.

- Öylemi dir? Kültürel bir hak mıdır?

“Ana dilin öğrenilmesi” hakkı, etnik bir dilin, öğrenilmesinin, öğretilmesinin bir bireysel hak olarak kullanılmasıdır. Yani hak öznesi bireydir, kişidir. Kişisel haklara girer. Kolektif bir hak değildir. O nedenle, bu haklar, bireysel hak olarak nitelendiriliyor. Mesela, Kürt ana babadan olma bir çocuğun kendi anadilini öğrenebilmesi, konuşabilmesine imkan sağlayıcı, yardımcı bir takım organizasyonlar, açılacak kurslar “Ana dilin öğrenilmesi hakkını” kapsamaktadır.

“Ana dilde eğitim” hakkı ise, bir ülkede Anaokulundan itibaren, ilk, ortaöğretim ve yüksel öğretimde bütün derslerin, resmi dilin yanı sıra anadilde öğretim yapılmasıdır. Yani çocuk, okulda derslerini, Kürt ise, Anaokulundan itibaren, Üniversiteyi bitirene kadar Kürtçe, Çerkez ise Çerkezce alacak.

Yani bunun anlamı şu; devletin resmi dili dışında bir başka dilin (anadilin) eğitim- öğretim dili olarak kullanılmasıdır.

Kültürel hakların nasıl kullanılacağı, hem BM belgelerinde, hem de 1993 Kopenhag Kriterlerinde ortaya konmuştur. Buna göre “ana dilde eğitim” konusunda herhangi bir şart bulunmamaktadır.

Orada “ana dilin öğrenilmesi” konusunda, yasal engellerin ortadan kaldırılması koşulu vardır. Yani, anadilin öğrenilmesine imkan tanıyın diyor.

- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasalarımıza göre, “ana dilin öğrenilmesi” ve “ana dilde eğitim” hakkı konusunda sıkıntı var mı?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yasalarında yaptığı değişikliklerle, isteyen vatandaşlarına kendi dilinde gazete, dergi çıkarılması, televizyon, radyo yayını yapılması, ana dilin serbestçe kullanılması, çocuklarına kendi dilinde ad verilmesi gibi hakları zaten sağlamış, bu konuda bir sıkıntı da yok.

Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 42. maddesinde; Türkiye Cumhuriyetinin eğitim dili TÜRKÇE”dir, denilmektedir.

- Anayasa değişikliği yapılamaz mı?

Tabii ki yapılabilir. Birtakım çevreler, anayasanın değiştirilmez denilen, devlet yapısını tarif eden ilk 3 maddesi için bile, Allah kelamı değil ya, neden değiştirilmezmiş, diyorlar. Mevcut hükümetin, meclisteki sayısal üstünlüğü, anayasayı değiştirmeye, Apo'yu tekrar mahkeme etmeye, devletin yapısını değiştirmeye yetecek kadar var. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, “anadilde eğitim hakkı”na uygun olarak değiştirildiğini kabul edelim ve mevzuatın Kürtçeye tercüme edildiğini varsayalım. Bunun gerçekleşmesi için öncelikle, Anaokulundan başlayarak, Üniversite dahil bu dönemlerde çalışacak elemanları yetiştireceksiniz. Sonra da eğitim, öğretim, tıp, hukuk, mühendislik, mülkiye, ekonomi, tarih, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar, fen bilimleri vs. branşlarda ders verecek eğitim elemanlarının yetiştirilmesi gerekir. Böyle bir girişim, milyarlarca dolar ve onlarca yıl demektir. Bütün bunların gerçekleştirildiğini varsayalım, bu hazırlıkların sonucu, özerk, federatif ve bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıdır. Bu politik ve toplumsal olarak kaçınılmaz bir sonuç olur.

Anadilde eğitim hakkı = özek devlet, federatif devlet, bağımsız devlet demektir. Ne aklı başında bir devlet adamı böyle bir yola girer ne de devlet böyle bir sonuca gidecek süreci başlatır.

- Siz “anadilde eğitim” siyasi bir amaç olduğunu ve Türkiye'nin bölünmesine hizmet edecek bir araç olduğunu mu söylüyorsunuz?

Evet, onu söylüyorum. “Ana dilde eğitim” siyasi bir taleptir. 25 yıldır Anadolu'yu kana bulayan, ayrılıkçı bir terör örgütünün ve onun yasal uzantılarının bir talebidir ana dilde eğitim. Ayrılıkçı Kürt milliyetçiliğinin, özerklik veya federasyon yoluyla bağımsızlığa ulaşma stratejisini geçerli kılma yolunda, elde etmeyi amaçladığı taktik kazanımlarından biri ve en önemlisidir, anadilde eğitim. Yukarıda da izah etmeye çalıştığım gibi, hangi iyi niyetle savunulup, hangi saflıkla meşru gösterilmeye çalışılırsa çalışılsın, sonuçta hizmet edeceği amaç Türkiye'nin bölünmesidir.

Ama bir başka boyut var ki, o daha da ilginç… Bir an için varsayalım ki, anadilde eğitim uygulanabilir bir talep olsun ve yarından tezi yok gerçekleşsin. Kim anadilde eğitim görmek istiyorsa, bu haktan yararlansın… Ne değişecek peki? Hiç bir şey… Ülkemizin sorunları anadilde eğitim görmemekten mi kaynaklanıyor? Şimdi dağdaki PKK'lı da, onunla savaşan asker de, fabrikasından işçi çıkaran işadamı da, kapının önüne konulup, işsizler ordusuna katılan işsiz de, ev hanımı da, politikacı da, kısacası herkes biliyor ki, sorun eğitimin dili değil, niteliği! Eğer verilen eğitimin içeriği beş para etmiyorsa, o eğitimi anadilde yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur.

- Sizce bu sorun nasıl çözülmeli?

Kürtler ya da başka bir grup, daha kaliteli, bilimsel ve laik bir eğitim, daha çağdaş koşullar, daha çok okul, daha çok öğretmen, daha eşit şartlarda gelişim imkanı, eğitimde daha iyi olanaklar, kısacası “gelecekte dünyamızı gerçek insanına kavuşturacak bir eğitim düzeni” talep edeceklerine, anadilde eğitim istiyorlarsa, açıktır ki burada amaç eğitimle ilgili ve sorunun çözümüne yönelik değildir. Türkiye'nin sözde “aydınları”nın bir kısmı da bu kervana takılmış sürüklenmektedir. Yani sorun pedagojik değil, politiktir. Ancak birileri böyle düşünüyor diye, bölgeyi ve orada yaşayan insanımız kendi kaderleriyle baş başa ve birilerinin kucağına da bırakılmamalıdır. Bölgede insan hakları ihlallerinin önlenmesi, çocuk ve kadın haklarının gerçekleştirilmesi, işsizliğe devlet eliyle çözüm bulunması, yoksullukla seçim döneminde çamaşır makinesi, çek yat dağıtarak değil, hak hukuk ekseninde mücadele edilmesi gerekir. Bizim düşüncemiz budur.