Dr. Zekeriya Kökrek “İnsanlar Zindanda Yaşar Gibi Yaşıyor”

“İnsanlığın yeni bir kültür ve medeniyete ihtiyacı var” Başkanlığını Av. Hidayet Gümüşsoy'un yaptığı Avrupa Aydınlar Ocağı'nın ‘Cuma Sohbetleri' sürüyor. Prof. Dr. Ayhan Songar'ın yardımcısı olarak tanınan, Psikiyatri Uzmanı Dr. Z

Dr. Zekeriya Kökrek “İnsanlar Zindanda Yaşar Gibi Yaşıyor”

“İnsanlığın yeni bir kültür ve medeniyete ihtiyacı var” Başkanlığını Av. Hidayet Gümüşsoy'un yaptığı Avrupa Aydınlar Ocağı'nın ‘Cuma Sohbetleri' sürüyor. Prof. Dr. Ayhan Songar'ın yardımcısı olarak tanınan, Psikiyatri Uzmanı Dr. Z

Dr. Zekeriya Kökrek “İnsanlar Zindanda Yaşar Gibi Yaşıyor”
04 Mayıs 2011 - 18:52
Reklam

“İnsanlığın yeni bir kültür ve medeniyete ihtiyacı var” Başkanlığını Av. Hidayet Gümüşsoy'un yaptığı Avrupa Aydınlar Ocağı'nın ‘Cuma Sohbetleri' sürüyor. Prof. Dr. Ayhan Songar'ın yardımcısı olarak tanınan, Psikiyatri Uzmanı Dr. Zekeriya Kökrek Avrupa Aydınlar Ocağı'nın bu haftaki konuğuydu. İNSANLAR BİR TENCEREDE HAŞLANMAYA BAŞLAMIŞ GİBİ Küresel kültürün etkilerini yaşıyoruz ve yaşayacağız. İnsanlar arasındaki etkileşim, ulaşım, iletişim ve bilişim imkânlarının ve fırsatlarının artması, hayata ve davranışlara yansımaktadır. İnsanlar fert ve aile olarak, hattâ cemiyet olarak, karşılaştığı meseleleri çözebilmek bir yana, fark edip teşhis etmekte zorlanıyor. Âdeta bütün insanlık bir tencerede kaynatılmaya ve haşlanmaya başlamış gibi… İnsanlar zindanda yaşar gibi yaşıyor… İNSANLARİN KONTROLÜ VE DENETİMİ AZALIYOR İnsanlar sanal ağ üzerinden, yüzünü görmediği ve dokunmadığı insanla muhabbet etmeye ve münasebet kurmaya çalışıyor. Aldatmalar ve ilişkiler, tehdit ediyor… İnsanların kontrolü ve denetimi azalıyor. İnsanlar daha çok tecrit ediliyor, daha fazla birbirinden uzaklaşıyor, daha fazla kendisini etkisiz, değersiz ve yetersiz görüyor. Kendi görevlerinin başkaları tarafından, daha çok kurumlar tarafından yapılmasını bekliyor. Bu da insanların kendilerinden uzaklaşmalarına ve kendilerine yabancılaşmalarına neden oluyor. Modern toplum, bağlarından ve ilişkilerinden kopardığı insanları, daha kolay ve daha etkili olarak yönlendirebiliyor ve yönetebiliyor. İletişim araçları ağırlıklı olarak bunlar için kullanıldığı için, insani münasebetlerde azalma ve uzaklaşma dikkat çekici… DİZİLER, RÜYA VE HAYAL ALEMİ SUNUYOR Artık insanın gerçek ihtiyaçları yerine kurgulanmış ihtiyaçlar yaşatılıyor. Diziler, bize bir rüya ve hayal âlemi sunuyor, içimizdeki özlemleri tatmin ediyor; harekete geçiriyor, açığa çıkarıyor. Bazı şeyleri daha kolay kabullendiriyor; olmaz sandığımız şeylerin olabildiğini gösteriyor… Bir şeyin seyredilmesi, zaten, sıra dışı uyarıcı etkisine bağlıdır. Konusu, işlenişi, ritmi ve temposu, oyuncusu bunları sağlıyor… Ticari olarak iş yapan işler bayağı işlerdir, sıradan işlerdir, çok sayıda seyircisi olan işlerdir… Ticari olarak bayağılaşmaktalar, bayağılaştıkça kazanmaktalar; sonra dönüp böyle istiyorlar, halk böyle istiyor demektedirler… İbret almak, hikmetinden nasiplenmek değil, artık yönlendirme ve yönetme aracı bunlar… İNSANLARIN ŞUUR ALANI DARALTILIYOR İnsanın biyolojisi, psikolojisi ve sosyolojisi, mühendisliğin ilke ve kurallarına göre şekillenemeye başladı. Bu durum siyasal, sosyal ve psikolojik alanda tek tipleşmeye doğru gidilmesini, kitleleşmeyi, daha kolay yönlendirilmeyi ve yönetilmeyi sağlıyor. Ancak insanlar huzursuz, şaşkın, yılgın, tedirgin ve çaresiz. Mühendislik çağında, patenti unutmamız gerekir; her şeyin patenti alınıyor, mülkleştiriliyor… Bu açıdan bakıldığında insanların hayat alanı daralıyor, hayatın maliyeti ve meşakkati artıyor, insanlık için önemli kültür, sanat, bilim faaliyeti itibar görmüyor… Marifetin itibarı, ister istemez, piyasa ve pazar değeriyle ölçülüyor… Mühendislik çağı demem, maddi dünyanın ilke ve yöntemlerinin insana ve topluma, siyasete, hukuka, hayata uygulanmasındandır. İnsanların şuur alanı daraltılıyor, iradeleri sınırlanıyor, manevi ihtiyaçları ihmal ve inkâr ediliyor. ALTTA KALANIN CANI ÇIKIYOR İntiharların gelişmiş sanayi ülkelerinde daha fazla, dikkat çekici derecede fazla… Psikiyatrik hastalıklar da öyle… Uyuşturucu madde kullanımı ve bağımlılıkları da fazla… İnsanlar sürekli artan hız ve şiddette rekabet etmek zorunda; dikkatlerimiz kazanalar üzerinde ama altta kalanın canı çıkıyor… Kimse bu kültür ve medeniyet, bu hayat tarzı insanlara iyi gelmiyor demiyor, sadece zayıflar, yetersizler, başarısızlar, hastalar intihar ediyor diyorlar. İnsanların hayattaki yalnızlığı, kendisine ve başkalarına yabancılaşması, hayatla ve diğer inanlarla bağlarınızın zayıflaması bu sonuçları doğuruyor… İnsanların ümit etmesini, kendisine inanması ve güvenmesini zayıflatıyor, ortadan kaldırıyor, ümitlerini kırıyor. İnsanlar yarışmaya ayak uyduramıyor, tükeniyor, çöküyor. Bunlar insanın tabiatına ve fıtratına uygun olmayan bir kültür ve medeniyetin içerisinde yaşadığımıza işaret eder. Boşanmalar ve inançsızlık da, intihar oranlarının artışında etkili olduğu görülmektedir.