Kadın-erkek bütün insanlar için Adil Bir Düzen, Yeni Bir Dünya dilekleriyle açıklamasına başlayan Kadın Kolları Başkanı Fatma Okumuş, dünyadaki kadınların sorunlarına yönelik ilginç açıklamalarda bulundu.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın pek çok yerinde ve ülkemizde, çeşitli etkinliklerle kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, yine, kendi sistemlerinin ürettikleri sorunları, kendilerince ortaya atılan çözümlerin konuşulduğu geniş katılımlı toplantılar düzenlenmesi şeklinde gerçekleşiyor. Bu toplantılar istatistiki bilgilerin paylaşılması ve modern dünyanın ruhuna uygun farkındalık oluşturma yarışı şeklinde geçiyor. Kadınlardan “1 Milyar Ayaklanıyor” eyleminde kendileri için dans etmeleri isteniyor. Temel problemimiz olan, kadın-erkek tüm insanlığı tek merkezden yönetme, her türlü davranışını ve fikri yapısını kontrol etme ve yönlendirme çabasında olan ırkçı emperyalist sistem, BM eliyle 57.sini düzenlediği “Kadının Statüsü Komisyonu” toplantıları New York’ta yapmaya devam ediyor.
ASIL SORUNLAR GÜNDEME ALINMIYOR
Hummalı bir şekilde gerçekleştirilen bu toplantılarda, bir avuç küresel saldırganın cehenneme çevirdiği coğrafyalarda, çoğu kadın ve çocuk sivil kurbanlar, %80’ini kadın ve çocukların oluşturduğu yerinden yurdundan edilmiş mülteci konumuna düşürülmüş insanlar, mal ve mülk kaybına, yakın akraba kaybına, ailelerin dağılmasına, açlık ve sefalete, cinsel tecavüz ve haksız fiillere maruz kalmış insanlar, hiç gündeme alınmıyor.
New York’ta devam eden, kadını özgürleştirme(!) amaçlı “Kadın Statüsü Komisyonu” toplantılarında, 15 yaşındaki Malala Yusufzay'ın geçen yıl Taliban'ın saldırısına uğraması ve Hindistan'da Aralık'ta bir genç kadına toplu tecavüz edilmesi gündeme getirilirken işgal bölgelerindeki işgalcilerin haksız fiillerinden hiç bahsedilmiyor. Elbette yukarıda bahsi geçen fiiller de insanlık için utanç vericidir ama sadece bir-iki örnek üzerinden yürütülen kampanyalar fotoğrafın tamamını görmemizi engelliyor. Örneğin; geçtiğimiz ay aktivist yazar Yuvonne Ridley tarafından tekrar gündeme taşınan, ABD’nin en iyi üniversitelerinde yetişmiş parlak bir akademisyen ve nörolog olan 3 çocuk annesi Dr. Afiyet Sıddıki’nin Amerikan askerlerini öldürmeye çalışmaktan suçlu bulunması, mahkemede çizilen inanılmaz senaryo ve daha da önemlisi kanıt olmamasına rağmen haksız yere verilen 86 yıllık cezasını Teksas’ta çekmekte olması, ne yazık ki sürekli görmezden geliniyor. Bu türden yaklaşımlar Batı’nın çifte standardını, art niyetini açıkça ortaya koymuyor mu?
İSLAMI, KADIN KARŞITI OLARAK GÖSTERİYORLAR
Kadının konumunu kendince belirlemekle meşgul olan “Kadının Statüsü Komisyonu”nun, toplantılarında sembolleştirmeye çalıştıkları kişileri ve olayları değerlendirirken konuyu döndürüp dolaştırılıp İslam’a getirmesi, milli ve manevi değerlerin aşağılanması için malzeme olarak kullanması, İslam’ı kadın karşıtı gibi sunup kendi değerlerini en ideal yaşam ve anlayış olarak sunması ve bizim idarecilerimizin de ellerine tutuşturulan senaryoları oynamaya fazlasıyla istekli olması ve senaristleri memnun etmek için ev ödevlerini hiç eksiksiz uygulama telaşına girmeleri bizi en çok yaralayan noktadır.
BM Kadının Statüsü Komisyonu çalışmaları çerçevesinde New York’taki "Yasal Reformlar ve Uygulamalar" ile "Kadına Yönelik Şiddet: Endişelerimiz, Cevaplarımız" konulu etkinliklere katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin konuşmasında "Bugün huzurlarınızda, geçen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde kanununu, iç hukukunu tamamlamış bir şekilde, bunu parlamentoda diğer partilerin milletvekillerinin oy birliğiyle çıkarmış bir parlamentonun temsilcileri olarak bulunuyoruz" demiş ve kadına yönelik şiddetin, kalkınmanın, ilerlemenin önündeki en büyük engel olduğunu belirtmiştir.
TEMENNİMİZ ZULMÜN SON BULMASI
Saadet Partisi Kadın Kolları olarak tabii ki bizim temennimiz ve uğraşımız yeryüzünde şiddetin, insanın insana olan zulmünün son bulmasıdır. Ancak, iç işlerinde Avrupa Birliği’ne, dış işlerinde Amerika’ya İsrail’e, ekonomide İMF’ye bağımlı bir hale getirilen ülkenin kalkınabilmesi mümkün değildir. Dışa bağımlı bir zihniyetle, Batı’nın talimatları ile çözülmeye çalışılan problemler artarak devam etmektedir. Sayın Bakan’a tavsiyemiz, şiddeti sona erdirmek ve insan haklarını temin etmek noktasında gerekli örnekleri almak için kendi tarihine bakmasıdır. Öyle ki, kendi tarihinde, tarihimizde, bütün insanlığa sayılamayacak kadar örnekler vardır.
2011 KABUS YILI
Kadına yönelik şiddetle ilgili ülkemizdeki istatistiki verilere baktığımızda, 2011 yılının kabus yılı olarak nitelendirildiğini görüyor, 2012 yılında ise 12 bin 533 kadına şiddet vakasının kayıtlara geçtiğini üzülerek öğreniyoruz. Buna mukabil 148 kadın öldürülmüş, 209 kadın yaralanmış, 129 kadın ise tecavüze uğramıştır. 2013’ün sadece Ocak Ayı’nda ise 18 kadın öldürülmüştür. Yılda yaklaşık 2 bin boşanma başvurusunun yapıldığı İstanbul’da, başvuruların %85’inin nedeni şiddettir. Devlet, aralarında hamilelerin de bulunduğu koruma isteyen kadınların %73’ünü koruyamamış, bunların %71’i katledilmiştir. 2012 yılında yazılı basında yer alan “kadına yönelik şiddet” haberlerinin 30 bin sınırına dayanması ülkemize sunulan ve uygulanan çözüm yollarının başarısız olduğunu açıkça göstermektedir. Uzmanlar, polisiye ve ekonomik tedbirlerin, kadına uygulanan şiddeti oransal olarak bir miktar azaltacak olmasına rağmen asgari oranlara indirmeye veya ortadan kaldırmaya yetmeyeceğini, bunun için bir eğitim seferberliğinin şart olduğunu vurguluyorlar. Sadece erkeklerin değil, kadınların da bu süreçte eğitilmesi gerektiğini belirtiyorlar.
İSLAMSIZ SAADET OLMAZ
Batı’dan ithal ettiğimiz her zehrin, şifa yaftası ile sunulmasına kesinlikle razı olamayız. Bu necip milletimizin ne kadınının ne de erkeğinin konumuna her şeyi cinsellikle açıklama eğiliminde olan Freud zihniyetli kişi ya da kurumların plan ve projeleri yön verebilir. Oysa, bugün ülkemizi yönetenler çok iyi bilir ki; merhum liderimiz Erbakan’ın deyimi ile “İslamsız saadet olmaz.” “Cennet annelerin ayağı altındadır.” diyen dinimiz kadına hak etmiş olduğu değeri vermiştir. İslamiyet’in ilk şehidi bir kadındır. İlk Müslüman bir kadındır. Peygamberimizin soyu kızından devam eder. Hz. Ebubekir’in kitap haline getirdiği dünyadaki tek Kur’an-ı Kerim, 3 halife döneminde de bir kadının yanında kalmıştır. O dönemde ise Hristiyanlar bir kadının İncil’e dokunup dokunamayacağını tartışıyorlardı. Kutsal kitabımızda Nisa (Kadınlar), Müntehine (İmtihan edilen kadın), Mücadele (Mücadele eden kadın), Meryem (Hz. İsa’nın annesi)… gibi sure isimleri vardır.
Kadınlara her durumda ikram edilmesi ilahi mesajla bildirilmiş, ayrıca insanlığın son peygamberi, “yetim hakkının ve kadın hakkının çiğnenmesinden sakındırırım” diyerek, “inananlar arasında en hayırlı olanınız, ailesine en hayırlı olandır” sözü ile son noktayı koymuştur.
Kur’an prensiplerinin, geçmiş tüm toplum prensiplerinden ileri olduğunu belirten Fransız düşünür Roger Garaudy, buna karşın, Batılı kadının, mal ve mülkte tasarruf sahibi olma hakkı, boşanma hakkı da dâhil birçok temel hak ve özgürlüğünü ancak 1300 sene sonra elde edebildiğini söylemiştir. Çağdaş Fransız düşünür Marsile Poizer ise “Avrupalı Hıristiyanlar’a kadına saygı göstermeyi öğreten, İspanya - Endülüs Medeniyeti yoluyla Müslümanlardır.” demiş ve Kur'an'a göre kadınla erkeğin aynı cevherden yaratıldığını, -Kitab-ı Mukaddes'in Tekvin Bölümü'nün ileri sürdüğü gibi- kadının erkeği günaha sevk ettiği inancını asla barındırmadığını, Kur'an'ın ve Hz. Muhammed'in öğretilerinin, kadın haklarının en başta gelen savunucusu olduğunu ispat ettiğini belirtmiştir. Bunlar sadece birkaç örnektir, daha böyle yüzlerce örnek verilebilir.
AB UĞRUNA MUKADDESLERİMİZ YOK EDİLİYOR
Ne yazıktır ki, Avrupa Birliği’ne üyelik maceramız, sahip olduğumuz ulvi değerlerimize can alıcı darbeler indirmeye devam ediyor. AB uğruna mukaddesatımızdan olan aileyi yok ederek, birbirinin malına göz dikmiş karı kocanın kurduğu iktisadi kolektif şirketi evlilik diye medeni kanunumuza koyduk. Dini nikâh kanun takibinde yasak olurken, zina kanunun garantisinde serbest hale geldi.
Merhum liderimiz Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın söylediği gibi biz asla Batı medeniyetini insanlığın ulaştığı son nokta olarak görmeyiz. O zaman hesabımızı ve çalışmalarımızı bu farklılık üzerine yoğunlaştırmak zorundayız. Biz Saadet Partisi Kadın Kolları olarak; yeni anayasada aile müessesesinin bağımsız bir başlık altında yer almasını, özellikle eşlerin ve çocukların korunması hususunda Milli Güvenlik Kurulu gibi “Aile, Çocuk ve Kadınları Koruma Yüksek Kurulu” kurulmasını önermekteyiz. Ekonomik bunalımın yol açtığı psikolojik sıkıntıları ve her çeşit problemi giderecek “Psikolojik Danışma ve Aile Destek Üniteleri” oluşturulmalı, şiddetin önüne geçilmelidir. Gençler için mutlu evlilik kurma ve bunu sürdürme yollarına dair psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmeti verecek “Evlilik Öncesi Destek Kurumları” oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Evlenecek olanlara maddi ve manevi destek sağlanmalıdır. Çekirdek aile yerine toplumu ayakta tutan dinamiklerden olan “Büyük Aile” yapısı özendirilmelidir.
Kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile milletimizin bütün fertlerinin yaşadığı problemlerin çözümü ancak, kendi görüşleri olan Milli Görüş’tedir. Bağımsız ve bağlantısız programı plan ve projeleri olan Saadet Partisi’nde ve onun engin tecrübeye sahip inançlı-kararlı kadrolarındadır.
Dünya Kadınlar Günü münasebeti ile kadın-erkek tüm halkımıza “Yaşanabilir Bir Türkiye”, “Yeniden Büyük Türkiye” ve “Yeni Bir Dünya”nın kurulmasında var gücümüzle çalışma sözü veriyor, saadetli günler diliyoruz.