Saadet Partili kadınlardan basın açıklaması…

Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları, milli eğitim sistemini eleştiren bir basın açıklaması yaptı.

Saadet Partili kadınlardan basın açıklaması…

Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları, milli eğitim sistemini eleştiren bir basın açıklaması yaptı.

Saadet Partili kadınlardan basın açıklaması…
18 Ocak 2013 - 13:41
Reklam

Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları, Nagehan Gül Asiltürk başkanlığında Milli Eğitim sisteminde yapılan değişiklikleri “Sözde Değil Özde Milli Eğitim” konulu bir basın açıklamasıyla eleştirdi.

“Vatandaşlarımızdan ve Sivil Toplum Kuruluşlarından tarafımıza gelen şikayetler ve bizatihi tanık olduğumuz yanlış eğitim politikaları ile batı normlarında olduğu iddia edilen eğitim müfredatı, insan yetiştirme sistemi olarak nesillerimizin önünde büyük bir problem olarak durmaktadır.

Kendisini muhafazakâr ve demokrat olarak tanımlayan AKP Hükümeti yaklaşık 11 yıldan beri iktidarda olmasına karşın ne yazık ki bu milletin problemlerinin çözümü ile ilgili, işin ruhuna matuf bir uygulama gösterememiştir.

Öğretmen ve öğrencilerin maruz kaldığı olumsuz olaylar, manevi tahribat, içi boşaltılmış duruma getirilen bir din eğitimi ile gençler, aileler ve toplum ümitsizlik girdabına sürüklenmektedir.

Medeniyetler ittifakı, Ilımlı İslam, Dinler Arası Diyalog çalışmaları en çok eğitim sisteminde uygulama alanı bulmaktadır.

Ülkemizde ders kitapları nüfusumuzun %99 ‘unun mensup olduğu İslam Dini ve kaynaklarına itibar edilerek değil; AB kıstasları, materyalizm ve sekülerizm fikriyatına göre hazırlanmaktadır. İslam’ın temel kaynaklarına atıfta bulunmanın ise bilimsel sayılmaması, İslami bilgilerin deneylerle kanıtlanmamış dogma bilgiler olarak nitelendirilmesi sözde “milli” eğitim zihniyetinin temelini oluşturmaya devam etmektedir.

AB, ABD, İsrail böyle istiyor diye Çanakkale ruhunu taşıyan nesiller yerine, değerlerimize yabancı nesiller yetiştirmek geleceğimizi yok etmektir.

1923’te İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan Lozan Anlaşması ile batılıların garanti altına aldığı şey, bu anlaşmanın görünmeyen mimarı Mısır Baş Hahamı Siyonist Hayım Nahum'un ortaya koyduğu Doktrin gereği Türkiye’nin İslam’dan uzaklaştırılması ve manevi köklerinden koparılarak yumuşak lokma haline getirilmesidir. Bu anlaşmanın gereği olarak her alanda olduğu gibi eğitim sistemimiz İslam’dan koparılmış materyalist batıya bağlanmıştır. Bunun için seçilen akıl hocası Yahudi asıllı John Dewey olmuştur. Dönemin eğitim bakanı Vasıf Çınar tarafından Türkiye’ye davet edilmiş bir dizi inceleme ve araştırmadan sonra “Türkiye Maarifi Hakkında Rapor"unu hazırlamış ve ilgililere sunmuştur. John Dewey’in hazırladığı raporla ilgili olarak söylediği şu söz önemlidir. “Biz bir program yaptık. Bu program kırk yıl uygulanırsa Türkler kökünü kaybeder tıpkı bir Amerikalı gibi düşünmeye başlar.”

Dewey’in önerdiği eğitim modeli İslam düşüncesini eğitimin dışında tuttuğu ve materyalizmi esas aldığı için bu anlayışla yetişen nesiller manevi köklerinden kopacak ve bir batılı gibi düşünerek onlar tarafından uygulanmak istenen planlar karşısında bir engel olmaktan çıkmış olacaktır.

Amaç İslam’ca düşünen ve yaşayan bir nesil yerine batılı gibi inanan, düşünen ve yaşayan bir nesil yetiştirmektedir.

Milli Eğitim siyasetimizde öncelikle yapılması gereken Talim ve Terbiyenin rotasını batıcılıktan milli ve manevi değerlerimize çevirmektir. İlköğretim ders kitaplarında Yunan Mitolojisinin hurafeleri, tahrif edilmiş İncil’in, Tevrat’ın kehanetleri okutulmakta, Evrim Teorisi temel gerçeklik olarak öğretilmektedir.

Talim ve Terbiye Kurulu okul kitaplarında yer alan bu milletin inanç değerlerine aykırı unsurlardan temizlemeyecekse bu işi kim ve hangi kurum yapacak, Kaybolan nesillerin, yüreği yanan velilerin vebalini kim nasıl ödeyecek?

Batıcı ve işbirlikçi zihniyetlerle gelinen durum ortadadır.

Sevgi, saygı, merhametin unutturulduğu, yüksek ideallerden yoksun, iç huzuru olmayan, Kendisine ve çevresine yabancılaşmış bir nesil yetiştiriliyor.

Araştırma sonuçlarında ya da basında yer alan haberler gelinen noktanın vahametini göstermektedir.

26 İl araştırması ile 18 yaş altı gençlerin yarısından fazlasının bahis oynadığı tespit edilmiştir. Öğrenciler şans oyunlarının yanı sıra internette denetimsiz bir şekilde kumar oynamaktadır.

Yılbaşı eğlencesi adı altında sınırsız alkol veren otellerde 18 yaş altı çocuklarımız alkol komasına girmiş hastanelik olmuştur.

Uyuşturucu kullanma 10 yaşına, alkol kullanımı ilköğretime kadar inmiştir. Yapılan araştırmalara göre ilköğretimde en az 1 kez alkol kullanma oranı %15’in üzerindedir. Ortaöğretimde ise bu oran %50’ye kadar çıkmaktadır.

Çocuklarda ve gençlerde artan şiddet eğilimi ise başlı başına bir problem teşkil etmektedir. Şiddetle ilgili araştırmada ise soru yöneltilen öğretmenlerin % 74.9’u okulunda şiddet uygulayan öğrenci olduğunu belirtmektedir.

Birleştirilmiş sınıflarda, kalabalık sınıflarda eğitim gören çocuklarımız, eğitim öğretimden çok adeta öğütülmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı köy okullarını açık bulundurmak, fiziki şartlarını iyileştirmek yerine kanayan yara olan taşımalı eğitimi devam ettirmektedir.

Özellikle ülkemizin doğusunda ağır kış şartlarında, yorucu bir yolculuktan sonra eğitim almaya çalışan çocuklarımızın hali içler acısıdır. Her yıl olduğu gibi bu yılda bütçeden eğitime ayrılan pay bir anlam ifade etmemektedir.

Araştırmalara göre lise öğrencilerinin % 93.8’i üniversite sınavına lise eğitimi dışında ders alarak ya da dershaneye giderek hazırlanmaktadır. Ayrıca lise mezunları Türkçeyi 93 kelimeyle konuşabiliyor. Eğitimimizdeki sınav sistemi öğrenciyi dershaneye zorluyor. Bu durum, velinin çocuğu için 3-5 kat daha fazla eğitim masrafı yapmasına yol açıyor. Öğrenci ise, hayatta lazım olmayacak bilgileri yüklenmek, hatta yeteneği olmayan konularda lüzumsuz sıkıntı çekmek zorunda kalıyor. Bu çarpıklığın faturası öğrenci ve veliye ödetiliyor

Ders kitapları dışında kitap okumayan, öğrendiklerini kullanamayan, edindiği bilgileri günlük hayatta pratiğe geçiremeyen, ezberci sistemle yetişen neslimiz büyük ölçüde heder ve israf ediliyor.

Demokrasiyi ağızlarından düşürmeyen hükümet yetkilileri, ülkemizin geleceği hakkında kılık-kıyafet sınırlaması ile insan haklarına ne kadar saygılı olduklarını bir kez daha göstermişlerdir.

Hükümet “okullara kılık kıyafet serbestisi getirdik” diyor. Bir yandan özgürlük getirdiğini savunurken öte yandan başörtüsü yasaklı kararname çıkarıyor. Çıkarılan kararnamenin 4. maddesini “e” fıkrasında okul içerisinde “başı açık olma” ibaresi yer almaktadır. Ne büyük aymazlık ki MEB Ömer Dinçer kararnamenin huzur ve güvenlik için çıkarıldığını iddia ederek, temel insan haklarını garanti altına almak yerine yanlışını savunmaya devam ediyor.

Buradan Hükümet yetkililerine çağrıda bulunuyoruz: bu necip milletimizin değerleri, duyarlılıkları, ihtiyaçları dikkate alınarak acilen eğitim planlaması yapılmalıdır.

Anayasadaki eşitlik ilkesinin ruhuna uygun olarak her öğrencinin eşit imkan ve fırsatlarda eğitilmesi sağlanmalı, bilgi, kültür ve inanç bakımından güçlü bir nesil yetiştirilmelidir. Bilginin yanı sıra aksiyon yani ahlak ve karakter terbiyesi verilmeli, İslam dini doğru bir şekilde öğretilmelidir. Doğru,iyi ve güzel, faydalı olan,adil olan ancak böyle elde edilir.

Aziz milletimiz tarih boyunca içinde bulunduğu en büyük sıkıntıları topu tüfeği ile değil manevi köklerine sımsıkı bağlı imanlı insanları ile aşmıştır.91 yıl öce emperyalist dünyaya karşı verdiğimiz istiklal harbimiz bu büyük gerçeğin en yakın delilidir.

Ülkemiz tam bağımsız ve her kademede milli olan bir eğitim sistemini oluşturacak her türlü tarihi birikim ve tecrübeye sahiptir. Bunu yapacak siyasi irade ise ülkemizde ancak milli görüş-saadet partisidir.

İnanıyoruz ki aziz milletimizin öze dönüş kararı ile Saadet iktidarında bütün ülke meseleleri milli görüş esas alınarak çözülecektir, inşallah."