Sinan Avcı: Ata Yurdundan Ana Yurda

Büyük Birlik Partisi Bağcılar İlçe Başkanı Sinan Avcı, Gazete365’e yaptığı yazılı bir açıklama yaptı.

Sinan Avcı: Ata Yurdundan Ana Yurda

Büyük Birlik Partisi Bağcılar İlçe Başkanı Sinan Avcı, Gazete365’e yaptığı yazılı bir açıklama yaptı.

Sinan Avcı: Ata Yurdundan Ana Yurda
20 Mart 2013 - 13:08
Reklam

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölüm yıldönümü olan 25 Mart Pazartesi günü kabri başında bulunacaklarını söyleyen BBP Bağcılar İlçe Başkanı Sinan Avcı, açılım ve İmralı süreciyle ilgili sert açıklamalarda bulundu.

BBP Bağcılar İlçe Başkanı Sinan Avcı’nın Gazete365’e yaptığı yazılı açıklama;
Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi idi mayamız. Orta Asya steplerinde yoğrulmuştuk. Maveraünnehir de pişmiş, Yesi diyerek yola koyulmuştuk. Korkut atanın öğütlerini dinlemiştik. Ötüken çeliği gibi bileğimiz, Hazar gibi yüreğimiz vardı. Manas destanı kulaklarımızdaydı. Bişkek’ten Merv’e, Altay’dan Alatov’lara diz vururduk. Fergana’dan tatlı bir rüzgâr eserdi. En güzel atlar bizimdi. Atımızın yelesine rüzgâr vurduğunda yönümüz birden Malazgirt’e dönüvermişti. Bir Cuma vakti tarih yeniden yazılmıştı. İstanbul’dan önce Kosova alınmıştı. İslam, Türk’ün eliyle üç kıtaya ulaşmıştı. Yiğitler İ’lây-ı Kelimetullah için yarışmıştı.

Beş bin yıllık tarihimizin son bin yılını, vatan yaptığımız, şehit kanları ile sulanmış bu topraklarda geçirdik. Bedel ödedik, can verdik, kan verdik. Hâlâ da vermeye devam ediyoruz. Ev sahibi olduğumuz bu vatan topraklarından bizi atmaya çalışanlar dün vardı, bugün var, yarın da var olacaklar. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar hiç bitmedi. Şekil ve taktik değiştiren emperyalistlerin saldırıları devam edecektir. Üstten gök çökmedikçe, alttan yer delinmedikçe çeşitli oyunlara maruz kalacağız. Kıyamet kopana kadar hakla batılın mücadelesi de devam edecektir.

Türk ismini bize tarih verdi; Kültür verdi, medeniyet verdi. İslâm öncesi de Türk’tük. Hadisi Şeriflere mazhar olduk. Büyük bilginler, alimler, kudretli devlet adamları, kahramanlar çıkardık. Kılıcımızı İngiliz için, Amerikan için, Rus için sallamadık. Kuru bir cihangirlik peşinde değildik. Fermanımızla kıtaları yönettik. On altı imparatorluk, elli altı devlette imzamız var. Türk’ün gittiği her yerde cami var, ezan var, şefkat var. Eskiden Müslüman olanlara, Müslüman oldu demezlerdi. Türk oldu derlerdi. İslâm’la mecz olan Türkülükte ırkçılığa yer yoktur; Olmamıştır da. Bu kavram hiçbir partinin ve ideolojinin kalıplarına hapsedilemeyecek kadar değerlidir, evrenseldir, kapsayıcıdır. Bir ırkı değil, güçlü ve ayakları yere basan bir kültürü tarif eder. Nüfusu üç yüz milyonları bulan bir milleti tarif eder. Orhun kitabelerine de, Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügat’i Türk’üne de baktığımızda anlıyoruz ki, Türk milleti, millet olma sürecini ve özelliklerini 1071 den önce çoktan tamamlamıştır. Artık sıra ‘Nizam-ı Âlem” dedir. İşte bunun için Türk milletinin birer ferdi olmaktan gurur duyarız. Fakat bireyler kendisini ne hissediyorsa odur. Mahsuru da yoktur.

Bilinmelidir ki, bu millete kılıç çekilmez. Bilinmelidir ki, bu millet bir gün titreyecek ve kendine dönecektir. Bu millet, Çanakkale savaşında bile yaralanmış düşmanına yardım elini uzatmıştır. Bu millet, hiçbir ırka, hiçbir bölgeye asimilasyon uygulamamıştır. Kimsenin zorla ne dilini ne de dinini değiştirmiştir. Aksi olsaydı neredeyse dünyanın yarısı Türkçe konuşuyor olurdu. Aksi olsaydı Hıristiyan zenci göremezdiniz. İngilizcenin uluslar arası bir dil olması, İngilizcenin kolay öğreniminden mi kaynaklanmaktadır? Sömürgeciler saldırdıkları ülkelerin yerlilerinin dinlerini ve dillerini değiştirmekle kalmayıp, trafik akışını bile değiştirmişler. Eskiden Kızılderililer vardı. Nerede Kızılderililer. Yine bilinmelidir ki, öz vatanımızda Kızılderili yapılmaya çalışıyoruz. Yeni anayasa'da Türk Kelimesini çıkarmak için çaba gösterenler elbet bir gün ağır bedeller ödeyecektir, bu zaman ise yakındır, herkes haddini bilmelidir...

Bu projeden derhâl dönülmelidir. Ortadoğu’da çıkacak ateş bu ateştir.
Değiştirme ve dönüştürme tüm hızı ile devam ediyor. Son günlerde yeni tartışma konuları ortaya atıldı. İslam’a hizmet eden milletimiz ile onur duymamıza karşı çıkıldı. Milliyetimiz ülkemizin yöneticileri tarafından ayaklar altına alındı. Kapsayıcı, birleştirici ve adeta bir şemsiye niteliğinde olan Türkülüğümüz, başka bir etnisiteye linç ettirilmek istendi. İstiklal şairimizin ifade ettiği milli kimliğimize karşı kampanya başlatıldı. Necip Fazıl’ın Sakarya’sı yüz üstü süründürülmek isteniyor. Ayağa kalkması şer odaklarca engelleniyor.

Ülkemiz üzerinde yapılan hesaplar yeni değil. Cephelerde kazandığımız savaşları masa başında kaybettiğimiz dönemler olmuştur. Tarihin hiçbir döneminde bozguna uğratılmış bir terör örgütü ve yöneticilerinin ayağına gidilmemiş, taleplerine de boyun eğilmemiştir. Vatanseverlik, milliyetperverlik ayaklar altına alınırken, ihanet ve bölücülüğe prim yaptırılmıştır.

Ülkemizin bir bölgesi koparılmaya çalışılırken, bulunduğumuz coğrafyanın bir bölgesi de küresel emperyalizmin masasındadır. Geçmişte yüzlerce yıl hakim ve hadim olduğumuz İslam toprakları küresel güçlerin ameliyat masasındadır. On iki yıl içersinde geldiğimiz nokta ortadadır. Türkiye’mizin isminin ve bayrağının dahi tartışmaya açılması. Çanakkale’yi idrak edemeyenlerin kıble olarak Zaho’yu, Süleymaniye’yi belirlemeleri. Adım adım getirildiğimiz nokta ortadadır. Toplumun sinir uçları alınmış, zehir altın tabakta sunularak büyük bir oyun sergilenmektedir. Senaristi bildik ülkeler, işbirlikçiler ise bildik kişiler. Bir sonraki hamlelerini ifade etmeye dilim varmıyor.

Türkiye, İran olmaz, Cezayir olmaz fakat Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz!
Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu milli mücadelenin en sağlam kalesi idi. Liderimiz inandığı bir dava uğruna gözünü kırpmadan ömrünü verdi. Haksız bir davada kalabalıklarla yürüyeceğime, haklı bir davada yalnız başıma yürürüm dedi. Kalabalıklarla işi yoktu. O’nu birkaç cümle ile anlatmak ne mümkün. O Muhsin Başkan’dı. İki kelime özetler her şeyi “Muhsin Başkan”

Ben hep O’nun şehit edildiğine inandım. Düşüncem hiç değişmedi. Yiğit adamı etkisiz hale getirmek için çok sebep vardı. Ama en önemlisi, yeniden dizayn edilmeye çalışılan coğrafyamız. Şahadetinin ardından ülkemiz içersindeki gelişmeleri, açılımları, müzakereleri ve komşu ülkelerimizle sıfır sorun diyerek kurduğumuz çarpık ilişkileri gözden geçirecek olursak, resmin önemli bir kısmını görebiliriz.
Şahadetinin 4.yılındayız ve hâlâ somut bir şey yok. Onsuz geçen yaklaşık 35.000 saat… Eğer susuyorsak şehidimizin ruhunu incitmemek içindir. Eğer susuyorsak, yetkililerden sabırla somut adım atmalarını beklediğimiz içindir. Eğer susuyorsak şehidimizi magazinleştirmemek ve siyaset malzemesi yapmamak içindir. Suskunluğumuzun bozulma vakti yakındır…

NOT: 25 Mart sabahı Ankara Tacettin Dergahında Muhsin Başkanımızın yanında olacağız. Şehit liderimizin davasında gelinen son nokta Genel Başkanımız Mustafa Destici tarafından basın ile paylaşılacaktır.