Tüketiciyi Koruma Derneği (TükoDer), 17 Ağustos 1999’da yaşanan, binlerce insanın ölümü ve binlerce kişinin ise yaralanmasıyla sonuçlanan Marmara Depremi’nin 19. yıldönümünde yazılı bir basın açıklaması yaptı. Genel Başkan Aziz Koçal’ın imzasını taşıyan açıklamada; deprem gerçeği ve olası sonuçları hatırlatıldı, önlem alınması için çağrıda bulunuldu.
Koçal’ın açıklamasında; “Yetkililere soruyoruz! Türkiye ve İstanbul’da ne kadar deprem toplanma alanı vardır? Ne kadarı deprem toplanma alanı statüsünden çıkarılmıştır? Bu alanlara ne olmuştur? Ne kadar alana AVM ve rezidans yapılmıştır? Buralar kimlere verilmiştir? Yine soruyoruz, Deprem Danışma Kurulu toplanmaktadır mı? Deprem konusunda tüketicileri bilgilendirme çalışmalarına yön vermek için hiçbir çalışma yürütülmekte midir? Deprem Danışma Kurulu’nda tüketiciler neden temsil edilmemektedir? Deprem bir kez daha kapımızdadır, acele çareler bulunmalıdır. Bu sebeple, Tüketicilerin yaşam güvenliğinin sağlanması için, bilim ve teknoloji kullanılarak Mimarlar, Mühendisler ve Şehir Plancılarının içinde bulunduğu kamusal bir çalışma yapılarak yaşanabilir ve güvenli kentler derhal oluşturulması gerekmektedir. Doğanın tahribinden, şehirlerin talanından bir an evvel vazgeçilmelidir” ifadeleri yer aldı. >365/Haber Merkezi
Tüketiciyi Koruma Derneği’nden yapılan yazılı açıklamasının tamamı şöyle:
BASIN VE KAMUOYU DİKKATİNE
Bundan 19 yıl önce, 17 Ağustos 1999 tarihinde, Türkiye en karanlık günlerinden birini yaşadı. Malzemeden çalarak, mevzuata uymadan, uygun zemin aranmadan dolgu alanına, bataklık araziye, dere yatağına yapılan, denetimi yapılmayan konutlar, çarpık yapılaşma ve ranta dayalı kentleşme anlayışı, etkin etkili denetimsizliğin sonucu büyük bir felaket getirdi. İşte 17 Ağustos depreminde canımızı yakan ve can kaybına neden olan belli başlı sebepler buydu. “Deprem değil, sağlam olmayan binalar öldürür” sözünü bu kara günde bu acı tecrübe ile öğrendik. Resmi rakamlara göre, 18.373 kişi ölmüş, 23.781 kişi yaralanmıştı.
Gölcük depremi sonrası Türkiye’de ilk birkaç yılda alınan önlemler daha sonrasında yerini yine boş vermişliğe bıraktı. Depreme uygun konut ve işyerleri yapılmadığı gibi, deprem sonrası toplanma alanları da imara açıldı. Ranta dayalı çarpık kentleşmeye devam edildi.
İstanbul’da belirlenmiş olan 493 toplanma ve çadır alanının büyük bir çoğunluğu imara açıldı, AVM ve gökdelenlere dönüştürülerek birilerine peşkeş çekildi. Artık neredeyse deprem sonrası toplanacak boş alanın kalmadığı ilgili meslek odaları tarafından yıllardır dile getirilmekte. Toplanma alanlarının eksikliği ve kullanılma tarzı, vatandaşların deprem anında ve sonrasındaki güvenliğini tehdit eder hale gelmiş ve hatta depreme dayanıklılığı şüpheli evlerden, dışarısı daha güvensiz hale gelmiştir.
Yetkililere soruyoruz! Türkiye ve İstanbul’da ne kadar deprem toplanma alanı vardır? Ne kadarı deprem toplanma alanı statüsünden çıkarılmıştır? Bu alanlara ne olmuştur? Ne kadar alana AVM ve rezidans yapılmıştır? Buralar kimlere verilmiştir?
Tüketicinin bilgilenme hakkı evrensel bir haktır. Bu bilgileri kamuoyu ile her biri tüketici olan halkla paylaşılması gerekmektedir. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı kapsamında vatandaşın hayatını tehlikeye atmaktan yetkililer vazgeçmelidir.
İstanbul’da olası bir depremin felaket getireceğini tüm bilim adamları açıklamaktadır. Öyle ki, depremde hayatta kalmak daha tehlikeli bir hal aldığı söylenebilmektedir.
Anayasamızın 172.maddesinde hayat bulan “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır,” hükmü gereği, acil olarak olası bir deprem anında ve sonrasında tüketicilerin toplanma ve çadır kurma alanları ve yaşam alanlarının oluşturulması ve vatandaşlarımızın bilgilendirilmesi için yetkilileri göreve çağırmaktayız.
Yine soruyoruz, Deprem Danışma Kurulu toplanmaktadır mı? Deprem konusunda tüketicileri bilgilendirme çalışmalarına yön vermek için hiçbir çalışma yürütülmekte midir? Deprem Danışma Kurulu’nda tüketiciler neden temsil edilmemektedir?
Deprem konusunda geleceğe ilişkin çalışmalarda bize yol göstereceğine, rehber olacağına inanmak istediğimiz, Ulusal Deprem Stratejisi “UDSEP” çalışmaları ne aşamadadır? Bu konuda bilgi veren bir yetkili neden yoktur? Meslek örgütleri bu çalışmaların neresindedir?
Bilimin ve mühendisliğin gereklerini yerine getirmeyerek, depremin bir doğa olayı olduğu gerçeğini kabul etmek tek kelime ile kolaycılıktır. Deprem ile birlikte oluşan can ve mal kayıplarını kadere bağlamak bilim ile bağdaşmamaktadır. Depremler sonrası yara sarma anlayışından ziyade; bilimin, tekniğin, mühendisliğin ve aklın getirdiği bilgi ile afet öncesi yapılması gereken görevler yerine getirilmelidir. Denetim birimleri liyakata dayalı bilimsel ve teknik donanımlı meslek mensuplarından oluşturulmalı yapım aşamasında etkin ve etkili denetimler yapılmalıdır. Unutmayalım ki, bir doğa olayının afete dönüşmesi insan kaynaklı eksiklikler ve hatalar zincirinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İMO ve Üniversitelerin yapmış olduğu incelemeler, yapı stokumuzun sorunlu olduğunu ve deprem güvenliğinin olmadığını ortaya koymuştur.
Şehir planlamacıları ve diğer meslek örgütlerinin tüm uyarılarına rağmen vatandaşın yaşamını tehdit eden kıyı dolguları hızla yapılmaya devam edilmektedir. Olası depremin yaratacağı bir tsunaminin (dev dalgalar) dolgu olan tüm kıyıları yutacağı unutulmamalıdır. Bu doğa olayının gündüz veya akşam saatlerinde olabilme ihtimalini düşünmek bile felaketin boyutlarının ne derece korkutucu olduğunu anlamamıza yetecektir.
Ancak üzülerek ifade etmek isteriz ki, karar verme erkini elinde tutanlar giderek artan biçimde, yalın gerçeklikten ve bilim alanından kopmakta olup bilimsel ve teknik doğruları göz ardı etmeye devam etmektedirler. Gölcük merkezli Doğu Marmara Depreminin üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen mekân ve çevre güvenliği olan bir yapılaşma düzeninin oluşturulmadığını görmekteyiz. Ve maalesef ki toplumsal yaşam, deprem tehlikesi dikkate alınarak düzenlenmemektedir.
Dahası, mevcut şartlar bahane edilerek yeni bir düzen kurmaya çalışanlar ne yazık ki yeni bir rant sistemi yaratmaktadırlar. Bu sistemin adı, da “Kentsel Dönüşüm” konulmuştur. Yaratılan bu düzen yeni zenginler oluşturmuş yeni rant kapıları açmıştır. Kentsel dönüşüm; sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunması ve risk yönetimi ile birlikte kapsamlı ve bütünlük arz edecek bir çalışma ile ele alınmalıdır. Tüketiciler yerleşik düzenden uzaklaştırılmadan, birlikte ve ortak yaşam kültürü geliştirilerek kentsel dönüşüm hayata geçirilmelidir. Tek hedef tüketicinin sağlık bir çevrede, güvenli bir konutta yaşamasının sağlanması ve depreme karşı sağlam binaların yapılması olmalıdır. Buna karşın, piyasa koşullarında alınır-satılır bir meta haline dönüştürülen kentsel planlama, yapı üretimi ve denetiminde kamusal denetim yok edilip, meslek örgütleri de sistemin dışına itilerek, toplum afet riskleri ile karşı karşıya bırakılmaya devam edilmektedir. Kentsel dönüşümün, adeta rantsal dönüşüm olarak düşünülmesinden vazgeçilmelidir.
Deprem bir kez daha kapımızdadır, acele çareler bulunmalıdır. Bu sebeple, Tüketicilerin yaşam güvenliğinin sağlanması için, bilim ve teknoloji kullanılarak Mimarlar, Mühendisler ve Şehir Plancılarının içinde bulunduğu kamusal bir çalışma yapılarak yaşanabilir ve güvenli kentler derhal oluşturulması gerekmektedir. Doğanın tahribinden, şehirlerin talanından bir an evvel vazgeçilmelidir.
Saygılarımızla.
Tüketiciyi Koruma Derneği (TükoDer)
Genel Başkanı
Aziz Koçal
YORUMLAR