Ünlü gazeteci-yazar Ünal Bolat, Gazete365 okuyucuları için yazdı…

Ünlü gazeteci-yazar Ünal Bolat, Gazete365 okuyucuları için yazdı… KİM ŞEREFSİZ? Bu kelime uğruna kim bilir ne kavgalar çıktı?.. Ne cinayetler işlendi? Kimse üstüne alınmadı ortaya konuşulduğunda... Ama gıyabi olarak kimlerin arkasından sö

Ünlü gazeteci-yazar Ünal Bolat, Gazete365 okuyucuları için yazdı…

Ünlü gazeteci-yazar Ünal Bolat, Gazete365 okuyucuları için yazdı… KİM ŞEREFSİZ? Bu kelime uğruna kim bilir ne kavgalar çıktı?.. Ne cinayetler işlendi? Kimse üstüne alınmadı ortaya konuşulduğunda... Ama gıyabi olarak kimlerin arkasından sö

Ünlü gazeteci-yazar Ünal Bolat, Gazete365 okuyucuları için yazdı…
02 Eylül 2009 - 17:01
Reklam

Ünlü gazeteci-yazar Ünal Bolat, Gazete365 okuyucuları için yazdı… KİM ŞEREFSİZ? Bu kelime uğruna kim bilir ne kavgalar çıktı?.. Ne cinayetler işlendi? Kimse üstüne alınmadı ortaya konuşulduğunda... Ama gıyabi olarak kimlerin arkasından söylendi; hem de pervasızca: “-Bırak o şerefsizi!” “O mu? Şerefsizin tekidir!” *** Sahi kimdi şerefsiz? Şeref neydi? Şerefli olunmak ile şerefsiz olmak arasındaki kalın çizginin rengi nasıldı? Bilen var mıydı? Dün şerefli olan, bugün şerefsiz olabiliyor muydu? Ya da düne kadar herkesin şerefsiz dediği bir gün olup şerefli olabilir miydi? Ya da arkasından şerefsiz denilse bile yüzüne karşı şerefli kabul edilebilir miydi? Anadan doğma mı şerefsiz olunuyordu? Ya da zamanla şerefini kaybede kaybede mi şerefsiz olunuyordu? Şeref parayla pulla alınan bir şey miydi? Makam mevki sahibi olmak şerefsizliği affettirebiliyor muydu? “Şeref”in halkın gözünde kıymeti neydi? *** Bir örnek verelim mi? Hadi verelim… İkisi de aynı meslekte çalışıyordu... Birisine, tutum ve davranışlarından dolayı “şerefsiz” diyorlardı... Tabi ki arkasından... Diğeri ise herkes tarafından şerefli olarak biliniyordu. Gerçekten şerefliydi... Şerefsiz bilinen, bilgisi kültürü meziyeti kapasitesi olmadığı halde, gerçekten her türlü şerefsizliği yaparak, kendini bulunduğu konumdan yükseğe doğru bir kriko gibi basamak basamak taşımasını bildi. Şerefsizce araya nice hatır, torpil, rüşvet vs. koyarak sonunda yüksek makamlara çıktı... Önce adına müdür dediler. Etrafında halkalar oluştu dalkavuklardan... Derken Genel Müdür oldu. Sonra da şirkette pay sahibi... Ona arkasından yine “şerefsiz” diyorlardı ama artık yüzüne karşı saygıda kusur edilmiyor, gerektiğinde “emredersin, baş üstüne” demek mecburiyeti hissediliyordu. *** Ya herkes tarafından şerefli olarak kabul edilen? Ha, o mu? O bilgisi birikimiyle, çalışkanlığı dürüstlüğüyle, namusuyla şerefiyle mesleğine devam etti... Ama yıllar hep aleyhine işliyordu. Çünkü meslekte, riyakâr insanlar tarafından sürekli aldatılıyor, iyi niyeti istismar ediliyor, yalan bilmediği için doğruyu ve yalancıyı ayıramıyor ve her defasında hep kandırılıyordu. Üç kıvrımlı beyinleriyle insanlar onun suskunluğunu bilmezliğine vuruyorlardı. Kavga etmemesini pısırıklığına yoruyorlardı. Çalıp çırpmamasını beceriksizliğine ve aptallığına veriyorlardı. Tabii hepsi kendilerini akıl küpü sanarak… O, insanlara inandıkça, riyakârlar insanlar onun inancını sömürüyordu. Hem de her şekilde... Derken hem mesleğinde hem gittikçe yozlaşan sosyal hayatta bir mum gibi eridikçe eridi... Ve nihayet hayatta kalabilmek için etraftan şerefiyle destek ve yardım istedi... Sonra... Bu yardımları geri ödemekte zorlanmaya başladı... Çünkü yardıma muhtaç olduğu halden bir türlü kurtulamıyordu... Daha vahimi, verdiği sözleri yerine getiremez hale gelmişti... Sonunda ardından birer ikişer söylenmeye başladılar: “Bırak o şerefsizi... Sözünde durmuyor!” Elin ağzı ne kadar kolay söylüyordu her şeyi... Bu gıyabi konuşmalar bir iki derken, insanlar artık yüzüne karşı da konuşmaya cüret ettiler: “Borç namustur. İnsanda biraz şeref haysiyet olur!” Daha da ileri gidenler oldu: Sen ne şerefsiz adamsın. Borcunu niye vermiyorsun aslanım… *** E peki şimdi sonuç ne oldu? Biri, şerefsizce hareket etti... Her türlü şerefsizliği yaparak şerefli bir mevkie üstelik şerefsizce geldi... Ama ardından şerefsiz diyenlerin bile yüzüne karşı “beyefendi” demelerini sağladı... Ardından şerefsiz de deseler, kendisini, yüzüne karşı kimsenin şerefsiz diyemeyeceği bir konuma getirdi... Ya diğeri? O ise, şerefiyle yaşamak için direndi her türlü şerefsizliğe... Sonunda şerefsizliklere karşı duramadı... Yıkıldı... Ezildi... Ve... Önce arkasından sonra da yüzüne karşı “şerefsiz” dediler... Bu şeref nasıl bir şeydi sizce? Şerefsizlik neydi? Şerefli olmakla şerefsiz olmak arasındaki fark acaba nasıl izah edilecekti? Kimdi şerefli, kimdi şerefsiz?