Yerel yönetimin nabzı: Kaymakam

Saara Yılmaz Özenç'in makalesi… Yerel yönetimin nabzı: Kaymakam Avrupa birliğine tam üyelik yolunda sosyal ve ekonomik bütün alanlarda olduğu gibi merkezi yönetim ve uzantısı olan taşra yönetiminde de yeniden yapılanma süreci yaşanırken, Avru

Yerel yönetimin nabzı: Kaymakam

Saara Yılmaz Özenç'in makalesi… Yerel yönetimin nabzı: Kaymakam Avrupa birliğine tam üyelik yolunda sosyal ve ekonomik bütün alanlarda olduğu gibi merkezi yönetim ve uzantısı olan taşra yönetiminde de yeniden yapılanma süreci yaşanırken, Avru

Yerel yönetimin nabzı: Kaymakam
24 Haziran 2010 - 00:57
Reklam

Saara Yılmaz Özenç'in makalesi… Yerel yönetimin nabzı: Kaymakam Avrupa birliğine tam üyelik yolunda sosyal ve ekonomik bütün alanlarda olduğu gibi merkezi yönetim ve uzantısı olan taşra yönetiminde de yeniden yapılanma süreci yaşanırken, Avrupa müktesebatına uyum için çalışılmaktadır. Sistem, giderek güç kazanan yerel yönetimler, yerel yöneticiler ve seçim sistemleri karşısında gerilemeye başlamıştır. En kapsamlı değişim İkinci Mahmut döneminde olmuş, yetkileri geniş, ipe götüren valilerin görevlerine son verilerek merkeziyetçiliğin temeli atılmıştır. Mülki idarenin ekonomideki aktif görevi 1. beş yıllık kalkınma planındaki toplum kalkınması kavramıyla olmuştur. Merkezi yönetimin taşrada başarısız olduğu seksenlerde, merkezden gönderilenlerle yerel kaynakları birleştirerek, kırsallarda gelişmeyi sağlayacaklarını düşünen kaymakamlar risk almışlardır. Diğer yandan, modern teknoloji, yoğun bilgi kullanımı merkezi yönetim ve taşradaki uzantısını gelişmelerin gerisinde bırakmaktadır. Merkezi yönetim özelleştirmeyle işin içinden çıkmaya çalışmaktadır. Yenidünya düzeninde devletin giderek liberalleşmesi, ekonomik ve sosyal hayattan çekilmesi, görevlerini halkın temsil edilme zemininin içinde barındırdığı için yerel yönetimlere bırakma çabası, mülki idare mesleğinin ileriye dönük fazla yaşam şansı olmadığını göstermektedir. Valiler özel idare ile imkanları kullanabilirken, kaymakamlıkların böyle bir şansı yoktur. 5442 sayılı il idaresi kanuna göre; taşrada iktidarın temsilcisi olan kaymakamlar, iktidar partilerinin ilçedeki temsilcilerinin gerisine düşürülmüştür. Türkiye de tek partili dönemde mülki idare amirleri altın çağını yaşamışken, çok partili dönemde bütünlük, siyasi otoritenin egemenliği altında gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Mülki idare yıpratılmaktadır. Valiler atama biçimi nedeniyle biraz daha şanslıdır. Yine il ve ilçelerdeki uzmanlar atanmaları ile ilgili öncelikle teşkilatlarına ve bağlı oldukları bakanlıklara karşı kendilerini sorumlu hissettiklerinden kaymakamlar yine yalnızdır. Çünkü, gerekli ödeneklerde ilgili bakanlıklarca gönderilmektedir. Ekonomik, sosyal ve diğer gereklere bakmadan köylerin belediye, belediyelerin ilçe, ilçelerin il, illerin büyükşehir yapılması ülkemizde özellikle seçim dönemlerinde Popülist bir kalkınma aracı olarak görülmüştür. Yeni beklentileri karşılanamayan insanlar, kaymakamları başarısız olarak değerlendirmişlerdir. Çözüm demokratik ve güçlü yönetim sistemidir. Vesayet denetimi değil, hukuka uygunluk denetimi esas alınmalıdır. Avrupa Birliğine tam üyelik, mülki idarenin tasfiyesi olmasa da fonksiyonlarını kaybetmesi demektir. En iyi ihtimalle mülki idarenin, temsil ve tören görevlerini ifa eden, merkez adına raportörlük niteliği taşıyan, denetim ve gözetim işleri yapan birimler haline geleceği görülebilmektedir. Bu duruma gelinmesinde mülki idare amirlerinin sanıldığı gibi bir etkisi olmamıştır. Günümüzde talihsiz kaymakamlar olduğu gibi, tarihte de “Fertler ölür, milletler yaşar. İnşallah Türk Milleti ebediyete kadar yaşayacaktır.” Diyerek can veren Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey'in hazin sonu, birçoklarının bugünün yaşanmışlıklarına ayna tutmuştur. Dış güçlerin sempatisini kazanmak amacıyla o dönemdeki olaylar çarpıtılmış, Ermenilerle ilgili asılsız iftiralar atarak, Kaymakamı da harcamışlardır. Oysa, Osmanlı yıkıldığında ayakta kalan tek kurum Mülki- idaredir. Bugün bağımsızlığımızın temeli Amasya kararlarının alınmasına öncülük eden mülki idare amirlerince olmuştur. Askerin dışında, hiçbir meslek mensubu vatan savunmasında böylesine övünç ve gururu bu kadar hak etmemiştir. Onlar başkalarının acısını yüreğinde taşıyacak kadar kendilerinden öteye geçebilen misyonerler olmuşlardır. Hala çok geç değildir, doğru adımları atabilmek için…